Arthur Rimbaud

"Böylece günbegün acımı tazeleyerek -çoktan silip atmamışlarsa defterlerinden eğer, bana bakan tüm gözlerde olduğu kadar- kendi gözlerimde de şaşkın ve yitik, erdemini daha bir kıskanıyordum. Öpüşleri, dost kucağı benim için gökyüzüydü, girdiğim ve zavallı, dilsiz, sağır ve kör, hep kalmak istediğim hüzünlü bir gökyüzü. Alışmaya da başladım. İki tatlı çocuk gibi görüyordum ikimizi, hüzün Cennetinde özgür gezinen. Uyumluyduk. Coşkulu, çalışıyorduk birlikte. Ama yüreğime işleyen bir okşayıştan sonra konuşmaya başlardı: ´Garip gelecek sana bütün bu geçen günler, bir gün buralarda olmadığımda. Kollarım boynuna dolanmadığında, başın yüreğimde dinlenmediği, şu ağız gözlere değmediği zaman. Çünkü gitmem gerekecek çok uzaklara bir gün. Hem sonra ötekilere de yardımcı olmam gerek; görevim bu. İç açıcı olmasa da... sevgili can...´ Onu gitmiş düşündüğüm an, başım döner kaybolurdum korkunç bir karanlıkta: Ölümde. Beni bırakmayacağına söz verdirirdim. Yirmi kez verdi o aşk sözünü. Benim ´seni anlıyorum´ deyişim kadar sudandı onun sözü de."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder